23 Ekim 2016 Pazar

Kitap incelemesi

Uzun zamandır okumayı planladığım'' Kürk mantolu madonna'' yı  bu sabah bitirdim. Kitaba başlamadan önce dostlarıma '' Sabahattin Ali '' okumadığım için utanıyorum demiştim. Sahiden de haklıymışım. 1943 yılında yazılan bu kitap ile 22 yaşında olmama rağmen 2016 yılında tanışmış olmam benim için büyük bir kayıp.



Kitabın konusu  ; Sıra dışı tutkulu bir aşk hikayesi 

İnsanın içinde yaşadıklarını okuyucuya direkt aktaran ve  okuyucuyu duygusal anlamda yakalayan başka bir kitap bilmiyorum ben, okuduğum çoğu kitapta önemsediğim  en önemli şey o kitaptan sıkılmamak, Kürt Mantolu Madonna yı okurken hiç ama hiç sıkılmadım. Betimlemeler, tasvirler, olaylar arasında ki bağlantı muazzam, özellikle vurgulanan yalnızlık teması çok berrak,  kelime seçimleri o kadar özenli ve dikkatli ki hikayenin temeli ile birleştiğinde ortaya  muazzam bir şey çıkıyor

Kitapta dikkatimi çeken bir diğer husus ise anlamını bilmediğim kelimeler, okurken yanıma not defteri aldım ve anlamını bilmediğim bütün kelimeleri tek tek not aldım. telafuzu o kadar hoş ki sizlerle de paylaşmak istiyorum

Zatülcenp : Zatüre, verem
iptidai :
Teşrinievvel : Ekim
Muvakkat :  Geçici
Nikbin : İyimser
Sarih : Açık, Belirgin
Mustatil : Dikdörtgen
Merbut : Bağlı

Bu ve bunun gibi anlamını bilmediğim pek çok gizemli kelimeyi de içinde barındırıyor bu müstesna kitap


Kitabın tam kalbime dokunduğu noktalarda tam olarak şöyle bir twet atmıştım ;


Kitapta işlenen yalnızlık teması aslında bana pek yabancı değil, çok uzak olmadığı için belkide kitap bende bu derece derin etkiler bıraktı 

özellikle içinde iki  kısım vardı ki beni benden aldı : 

Bunlardan birincisi :
muhakkak ki bütün insanların birer ruhu vardı, ancak birçoğu bunun farkında değildi ve gene farkında olmadan geldikleri yere gidecekti. bir ruh ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu... biz ancak o zaman sahiden yaşamaya -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk. o zaman bütün tereddütler, hicaplar bir tarafa bırakılıyor, ruhlar birbiriyle kucaklaşmak için, herşeyi çiğneyerek, birbirine koşuyordu"
İkincisi (okuyanlar çok daha iyi bilecek madonnanın hastaneden çıktığı sahne) ;
"şimdi aramızda noksan olan şeyin ne olduğunu biliyorum." dedi. "bu eksiklik sana değil, bana ait...bende inanmak noksanmış... beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanmadığım için sana aşık olmadığı zannediyormuşum... bunu şimdi anlıyorum. demek ki, insanlar benden inanmak kabiliyetini almışlar.... ama şimdi inanıyorum... sen beni inandırdın. seni seviyorum. deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum... seni istiyorum...içimde müthiş bir arzu var... bir iyi olsam!"

Bu kısımlar bende sebebini bilmediğim bir etki bıraktı. Sözün özü efendiler okuyun, bol bol okuyun
Sabahattin Aliye gelince ise öyle hemen okumayın. Önce bir kahve koyun kendinize, sonra derin bir nefes alıp öyle başlayın kitaba, ozaman yazarken abartmadığımı anlayacak, hepiniz içlerinde bir yerde kendinizi bulacaksınız.

Kiminiz  Hamdi, kiminiz mütercim Raif, Kiminiz dul Frau van Tiedman ve kiminiz madonna olacak bir yerlerden kendi hayatınızda bir sahne yakalayacaksınız.



Hiç yorum yok: